Bir adayın haberi neden yayınlan(a)maz?

Adaylara, belediye başkanlarına, danışmanlarına, partililere "Altın değerinde" tavsiyeler.. Sıkılmadan okuyun sevgili adaylar ve de belediye başkanları. Neredeyse 40 yılın tecrübesi var bu yazıda; Bir adayın haberi neden yayınlan(a)maz?

Bir adayın haberi neden yayınlan(a)maz?

1980'li yıllardan bu yana seçim, miting, lider takibi haberleri yaptım. Fotoğraflar çekip, izlenim ve köşe yazıları yazdım. Bizim ellerimizi boyayan daktilolar kalkıp da dijital çağa geçişle birlikte herşey değişti. Teknolojik devrim basın, yayın, iletişim hayatına hız getirdi. Hızla birlikte olumlu olumsuz pek çok yenilik de girdi hayatımıza.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra Kenan Evren'i haber amaçlı izlerken kurallar başkaydı mesleğimiz açısından, Turgut Özal'lı yıllarda bambaşka. O yıllarda liderlerin basın müşavirleri gazetelerin taşra baskısı ve şehir baskısı hazırlık saatlerine göre gittimiz seyahatlerde biz basın mensupları için molalar ayarlarlardı.

Haberi takip ettiğimiz bölge Bab-ı Ali'ye (İstanbul, Cağaloğlu) yakınsa film makaraları otobüslere verilirdi. Yok uzak bir yöredeysek seyyar karanlık odayı kurar filmi sigara ışığında yıkar, karta basar ve merdaneli kilolarca ağırlığındaki cihazlarla fotoğrafların merkeze ulaşmasını sağlardık.

Haber metni ya da haber izlenimlerini yazıp göndermekse ayrı bir maceraydı. Haberi daktilo eder bir PTT şubesi bulup teleks denen cihazların başına oturur yeniden yazardık. Biz tuşlara bastıkca teleksin yanından sarı delikli bir şerit çıkardı. Ve o şeridi görevliye verir haber merkezine yazının gönderilmesini sağlardık.

Bu koşturmacadaki amaç neydi? Haberin ve görsellerin "erken baskıya" yetişmesi. Hergün bir gazetenin 2 versiyonu çıkardı; "Taşra baskısı", "Şehir baskısı..." Taşra baskısı erken baskı demekti. Yani bir gazetenin, "Anadolu versiyonu." Sayfa kalıpları hazırlanır karayolu ya da hava yoluyla Ankara, Trabzon, Adana, İzmir, Antalya matbaalarına gönderilirdi. Bu nedenle bir gazetenin İstanbul baskısıyla, Anadolu baskısı her zaman farklı olurdu. İstanbul baskısında en taze, en son haberler, taşra baskısında ise genellikle saat 16:00 -17:00'ye kadar olan haber ve gelişmeler. Sonrası, Anadolu insanı sonrasını radyodan ya da tek kanallı televizyondan öğrenirdi. Va tabii ki yerel gazetelerden.

O yıllarda böyleydi. Şimdiyse tek tuşla haber de, görseli de, videosu da saniyeler içinde yayında. Peki ama bu teknolojik çağda neden bazı adayların, belediye başkanlarının, yerel siyasetcilerin haberleri yayınlanıyor da bazılarının ki yer bulamıyor yerel haber sitelerinde ve yerel medyada? Hatta ulusal medyada...

Yazalım efendim...

Bir adayın haberi neden yayınlan(a)maz?

Eyyyy adaylar, haberiniz neden yayınlan(a)mıyor, biliyor musunuz? Yarın öbürgün seçilirseniz, belediye başkanı olursanız bu yazacaklarım yine geçerli sizler için. Sonra sızlanmayın, "bizi görmüyor bunlar" diye...

İşte anlatıyorum...

Sıklıkla şu şikayetle karşılaşıyoruz sokaklarda;

"Ama abii olmuyor ama... Sen şu partinin, şu adayın haberini giriyorsun, bizimkine hiç yer vermiyorsun. Yazık günah değil mi emeklerimize? Neden taraf tutuyorsun..."

Gerçek anlamda, bizim yetiştiğimiz kurallarla habercilik yapan bir insanı en çok üzen, kıran, geren sözcüktür, "Neden taraf tutuyorsun?.."

"Yok arkadaş ben taraf tutmuyorum, herkese eşit mesafedeyim. Yetişebildiğimce herkesi haber yapıyorum... Senin adayın ve danışmanların işi sallıyorlar ya da bilmiyorlarsa ben ne yapayım" diye başlıyorum anlatmaya.

Sevgili adaylar, seçilmişler ve danışmanları;

Bu yazımda söz konusu olan "yerel medya yayın organları." Yani yerel internet haber siteleri ile yerel basılı medya. Yerel medyanın ekonomik gücü malum. Ulusal kanallarda, basılı yayın organlarında gördüğünüz reklamlardan pay da alamıyor yerel gazeteler ve internet siteleri. Öyle onlarca muhabirle, altlarında vızır vızır dolaşan şoförlü arabalarıyla, uçakla, helikopterle her yere her habere gitmeleri, yetişmeleri, ulaşmaları da olanaksız. Her yerel medya kuruluşu ulusal haber ajanslarına da ekonomik gerekçelerle abone olamıyor.

BİTMEDİ...

Yerel medyadaki çoğu arkadaşımızın basın kartı bile yok. Bu nedenle toplu taşıma araçlarından ücretsiz olarak da yararlanamıyorlar. İnternet parayla, 2 fotoğrafla dolan, 1 videoyla biten kotalarıyla habercilik, yayıncılık yapmak için mücadele ediyorlar. Üstelik yereldeki insanlar yani sizin seçmeniniz yerel medyaya daha çok bakıyor, okuyor. Çünkü ulusal medyada kendi yöresinden haberlere ulaşamıyor.

Eeee, yani? Sadede gel Yalçın Abi.

Yani arkadaşlar yerel medyada çalışan bir gazeteci aynı anda hem orada hem burada olamıyor. Muğla'dan örnek verecek olursak bir uçtan bir uca özel arabayla 6 saat süren noktaları var ilimizin. Nasıl gitsin yerel medyanın elemanı ya da sahibi oraya? Nerede kalacak, nasıl dönecek, benzin parasını kim ödeyecek. Üstelik 10 satırlık, 2 fotoğraflık bir haber için. Olmaz, olamaz.

Peki ne yapmalı?

Kimse gücenmesin ama Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı ve adayı Osman Gürün'ün ya da Muğla Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet Kocadon'un yaptığını yapacak. Onlar ne mi yapıyor?

Her adayın ya da belediye başkanının ekibinde olan danışmanlarla (Basın danışmanı, fotoğrafçı, editör vs..) çalışıyorlar. Ama bir farkla. Gürün ya da Kocadon bir yere mi gitti? Fotoğraflar çekiliyor, haber metni hazırlanıyor e-posta yoluyla tüm yerel medyaya gönderiliyor. Ya da kendi web sitelerinde yayınlanıyor. Etkinlik açısından en durağan dönemde bile akıllı bir basın danışmanı yapılmış yatırımları derleyip farklı başlıklarla medyaya servis ediyor. Yerel medya mensubu ne yapıyor? Yetişemediği, gidemediği bu haberi ve görsellerini alıp istediği şekilde düzenleyip web sitesinde, gazetesinde kullanıyor. Kasttetiğim yüksek çözünürlüte görseller ve haber gibi yazılmış gerçek bir haber metni. Yani sosyal medyada yayınlanan sloganlı reklam metinlerinden bahsetmiyorum :))

Son 4 yılda yayınlanan haberlere bakın

Çok mu basit. Evet çok basit bir formül bu. Çekin, yazın, gönderin yayınlayalım. Ama bu doğru mu. O aday ya da belediye başkanı kendisini parlatmaz mı gönderdiği haberde. Buyurun yanıtı;

"Arkadaş ajanslar da haberin metnini ve görsellerini gönderiyor. Sen alıp düzeltip, değiştirip yayınlıyorsun... Öyle yap!.."

Yani kimse, "bizim haberleri görmüyor o var ya ooo" diye kinlenmesin. İğneyi kendine, çuvaldızı da danışmanlarına ya da çalıştığı danışmanlık şirketlerine batırsın.

Danışmanları iyi çalışan kazanıyor. Buyurun Muğla genelinde geçtiğimiz 4 yılda yayınlanan haberlere bakın. Anlarsınız kim çalışmış, kim çalışmamış. Kimileri de çok çalıştığı halde haber bile olamamış... Ona göre de ekiplerinizi revize edin yeni dönemde...

Bir de yandaşlar var.

Ama unutmadan da ekleyeyim, taraf tuttuğu için, çıkar sağladığı çin, bile bile karşı tarafı yok sayanlar yok mudur mesleğimizde? Dolu, sürüsüne bereket... Taraf olmuş bir yayın kuruluşu ya da gazetecinin bile bile karşı tarafın haberini görmemesini de siz "umursamayın." Yok sayın onu. O zaten artık gazeteci değil, "yandaştır..."

Hoşçakalın, dostca kalın. Bir sonraki yazıda görüşmek umuduyla.

YALÇIN ÇAKIR'IN DİĞER KÖŞE YAZILARI İÇİN TIKLAYIN